Çocukken, insanların nüfus cüzdanlarına yazılmayan gayri resmi isimlerinin, başka insanlara da verilemeyeceğini, onların da nüfus cüzdanlarına yazılamayacağını sanırıdım. İsmi Beyhan olan kuzenimin, nüfusta adı Zeliha'ydı... Benim için de "Beyhan" ismi, nüfusa geçemeyen; ancak aile, eş, dost, akraba arasında kullanılabilen bir isimdi. Ta ki kardeşimin Beyhan isminde bir öğretmeni olana kadar... Öyle şaşırmıştım ki! "nasıl yani? adı nüfusta da mı Beyhan?" diye düşünmüştüm. Gazetlerdeki köşe yazarlarının, gazetenin sadece köşesine yazabileceğini sanırdım. Televizyonda "bilmem ne gazetesinin, bilmem kim köşe yazarı" diye duyduğumda içimden, " vay be! adama bak, köşeyi kapmış!" derdim. Gazetelerin köşelerinin kıymetli olduğu için, önemli yazarların oraya yazdıklarını düşünürdüm. Yani benim için gazetenin ortasında yer alan bir yazının yazarı asla köşe yazarı değildi. Bu köşe lafının mecazi bir kavram olduğunu ne zaman anladığımı hatırlamıyorum. Ama o gün bugündür hep bir gazetede köşe yazarı olmak istedim. Benim için de "vay be! köşeyi kapmış" desinler diye...
Kendim bildim bileli, bir yerlere karalarım. Tabi bunlara her zaman bir okuyucu bulamam. Bazen de kimse okumasın isterim o ayrı... Bir pastane açtığımı, bir eczane açtığımı, bir kuaför açtığımı, bir resim atölyesi açtığımı farzederek bir çok isim, dükkan hayali kurmuşluğum vardır. Hiç çıkaramadığım kitaplarımın, köşedeki saatin, sehpaların, masanın bile bir ismi var... Artık sayısı az da olsa bir okuyucum da var diyerek burayı kendime köşe edindim adını da "karalama defteri" koydum. Siz okudukça karalamayı düşünüyorum. Sanırım artık yukarıda ki fotoğrafın da bir anlamı olmuştur. Köşe yazarının, köşe fotoğrafı... Bundan böyle sizi bu köşede, tamda ekranın sağ tarafında bekliyorum. Köşeyi kaptık, birde dönersek tam olacak...
0 yorum:
Yorum Gönder